*256 Bit SSL Sertifikası * Full Mobil Uyumlu * Full SEO Uyumlu
İsterseniz Mobil Uygulama Seçeneğiyle
İklim adaletsizliği kavramı, gezegenimizin karşı karşıya olduğu küresel ısınma sorununun küresel güney ve kuzey arasındaki eşitsizliklere neden olmasıyla ilgilidir. Bu eşitsizlikler, bir yandan dünyanın en yoksul bölgelerinde yaşayan insanların iklim değişikliğinin en büyük mağdurları olmaları, diğer yandan ise dünyanın en zengin ekonomileri arasında yer alan ülkelerin en çok sera gazı salanlar olmasıyla oluşur. Bu iklim adaletsizliği, aynı zamanda ekonomik eşitsizlikle de güçlü bir şekilde ilişkilidir.
İklim adaletsizliği sorunu, dünya nüfusunun yüzde 10'undan azını oluşturan zengin ülkelerin, karbon emisyonlarının yüzde 50'sinden sorumlu olduğunu gösteriyor. Bu durum, dünya nüfusunun geri kalan yüzde 90'ının, küresel ısınmanın etkileriyle en ağır yükü taşıyacakları anlamına geliyor. Bununla birlikte, yoksul ülkelerin küresel ısınmanın yol açtığı felaketlerle baş etmek için yeterli kaynakları yoktur. Bu ülkelerde yaşayan insanlar, çevre kirliliği, kuraklık, gıda kıtlığı ve sel gibi etkilerden en çok etkilenenlerdir.
İklim değişikliği ile mücadele için alınan kararların dünya genelinde en çok etkilenen toplumlarda ne ölçüde işlevsel olduğu da ayrı bir konu haline gelmektedir. Örnek verecek olursak, Afrika'da hükümetlerin iklim değişikliği için proje hazırlama sırasında sivil toplum örgütleri, insan hakları avukatları, yerli halklar gibi sosyal unsurların yeteri kadar katkı sağlayamadığı, bu projelerin yetersizliği ve yanlışlıkları nedeniyle de kıta dışından yapılan fonlamaların gerçek ihtiyaçlara cevap vermediği sık sık gündeme gelmektedir.
Ekonomik eşitsizlik, diğer yanda iklim adaletsizliğinin bir başka boyutudur. Çoğunlukla yoksul ülkelerde meydana gelen çevre kirliliği, çoğu zaman zengin ülkeler tarafından düzenlenen uluslararası ticaret yoluyla gerçekleşir. Bu, zengin ülkelerin kirletici endüstrilerinin daha az vergiyle, düşük maliyetlerle ve daha az sıkı çevre düzenlemeleriyle daha fazla kâr elde edebilmesi anlamına gelir. Yoksul ülkeler de bu kirleticilerle rekabet edebilmek için daha az vergi toplamakta ve daha az sıkı çevre düzenlemeleri sağlamaktadırlar.
Bu konuda somut bir örnek verecek olursak, Bangladeş'te en büyük ihracat ürünü olan tekstil üretimi, ülkede büyük bir çevresel felaketi tetiklemiştir. Bu sorun, zengin ülkeler tarafından düzenlenen uluslararası tekstil ticaretiyle birleştiğinde, yoksul ülkelerdeki tekstil endüstrisinin düşük ücret ve vatandaşların sağlıklarını dikkate almayan çalışma koşulları altında gerçekleştiğini gözler önüne sermektedir.
İklim adaletsizliği ve ekonomik eşitsizlik, mevcut ekonomik sistemler tarafından beslenir. Yani bu sistemler, kârı, insanların hayatlarını ve çevreyi korumaktan daha önemli gördüğünden, bu sorunların üstesinden gelmek için mali ve politik reformlar gereklidir. Herkesin iklim değişikliği kriziyle mücadele etmek için kendisine düşen rolü üstlenmesi ve daha adil, çevre dostu bir ekonomik sisteme geçiş yapması gerekiyor.
İklim adaletsizliği kavramı, gezegenimizin karşı karşıya olduğu küresel ısınma sorununun küresel güney ve kuzey arasındaki eşitsizliklere neden olmasıyla ilgilidir. Bu eşitsizlikler, bir yandan dünyanın en yoksul bölgelerinde yaşayan insanların iklim değişikliğinin en büyük mağdurları olmaları, diğer yandan ise dünyanın en zengin ekonomileri arasında yer alan ülkelerin en çok sera gazı salanlar olmasıyla oluşur. Bu iklim adaletsizliği, aynı zamanda ekonomik eşitsizlikle de güçlü bir şekilde ilişkilidir.
İklim adaletsizliği sorunu, dünya nüfusunun yüzde 10'undan azını oluşturan zengin ülkelerin, karbon emisyonlarının yüzde 50'sinden sorumlu olduğunu gösteriyor. Bu durum, dünya nüfusunun geri kalan yüzde 90'ının, küresel ısınmanın etkileriyle en ağır yükü taşıyacakları anlamına geliyor. Bununla birlikte, yoksul ülkelerin küresel ısınmanın yol açtığı felaketlerle baş etmek için yeterli kaynakları yoktur. Bu ülkelerde yaşayan insanlar, çevre kirliliği, kuraklık, gıda kıtlığı ve sel gibi etkilerden en çok etkilenenlerdir.
İklim değişikliği ile mücadele için alınan kararların dünya genelinde en çok etkilenen toplumlarda ne ölçüde işlevsel olduğu da ayrı bir konu haline gelmektedir. Örnek verecek olursak, Afrika'da hükümetlerin iklim değişikliği için proje hazırlama sırasında sivil toplum örgütleri, insan hakları avukatları, yerli halklar gibi sosyal unsurların yeteri kadar katkı sağlayamadığı, bu projelerin yetersizliği ve yanlışlıkları nedeniyle de kıta dışından yapılan fonlamaların gerçek ihtiyaçlara cevap vermediği sık sık gündeme gelmektedir.
Ekonomik eşitsizlik, diğer yanda iklim adaletsizliğinin bir başka boyutudur. Çoğunlukla yoksul ülkelerde meydana gelen çevre kirliliği, çoğu zaman zengin ülkeler tarafından düzenlenen uluslararası ticaret yoluyla gerçekleşir. Bu, zengin ülkelerin kirletici endüstrilerinin daha az vergiyle, düşük maliyetlerle ve daha az sıkı çevre düzenlemeleriyle daha fazla kâr elde edebilmesi anlamına gelir. Yoksul ülkeler de bu kirleticilerle rekabet edebilmek için daha az vergi toplamakta ve daha az sıkı çevre düzenlemeleri sağlamaktadırlar.
Bu konuda somut bir örnek verecek olursak, Bangladeş'te en büyük ihracat ürünü olan tekstil üretimi, ülkede büyük bir çevresel felaketi tetiklemiştir. Bu sorun, zengin ülkeler tarafından düzenlenen uluslararası tekstil ticaretiyle birleştiğinde, yoksul ülkelerdeki tekstil endüstrisinin düşük ücret ve vatandaşların sağlıklarını dikkate almayan çalışma koşulları altında gerçekleştiğini gözler önüne sermektedir.
İklim adaletsizliği ve ekonomik eşitsizlik, mevcut ekonomik sistemler tarafından beslenir. Yani bu sistemler, kârı, insanların hayatlarını ve çevreyi korumaktan daha önemli gördüğünden, bu sorunların üstesinden gelmek için mali ve politik reformlar gereklidir. Herkesin iklim değişikliği kriziyle mücadele etmek için kendisine düşen rolü üstlenmesi ve daha adil, çevre dostu bir ekonomik sisteme geçiş yapması gerekiyor.
*256 Bit SSL Sertifikası * Full Mobil Uyumlu * Full SEO Uyumlu
İsterseniz Mobil Uygulama Seçeneğiyle